Rektosel rahatsızlığı erkeklerde de görülebiliyor. Ancak vajinal doğum yapmış olan kadınlarda daha sık görülen bir rahatsızlık olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle sık vajinal doğum yapan ya da zorlu bir normal doğum süreci yaşan kadınlarda görülme oranı daha yaygındır.
Genel olarak bağırsak fıtıklaşması olarak açıklanabilen bu hastalık, kadınlarda vajen bölgesinin, erkeklerde ise mesane bölgesi ile bağırsağın son kısmı arasında kalan bölümde fıtıklaşma olmasıyla ortaya çıkıyor. Hastalığın tanısının nasıl konduğunu, ameliyatın nasıl yapıldığını ve benzer konuları da ele alacağız. Ancak öncesinde belirtileri gözden geçirelim.
Elbette rektosel belirtileri her hastada aynı olmayabilir. Genel olarak belirtilerin şiddetinde de farklılık olabildiğini söyleyebiliriz. Yaygın şekilde görülen belirtiler şöyledir:
Belirtilerin şiddeti rahatsızlığın ne oranda ilerlemiş olduğuna bağlı olarak değişkenlik gösterebiliyor. Bazı hastalarda daha farklı belirtiler de ortaya çıkabiliyor. Örneğin bazı hastalar dışkılama eylemini ancak vajinadan elle ittirme ile gerçekleştirebiliyor.
Özellikle tanı konan hastalar rektosel nedenleri konusunda da bilgi sahibi olmak istiyor. Bu olgular incelendiğinde büyük bölümünün rektumun ön duvarı ile vajinanın arka duvarı arasında yer aldığı göze çarpıyor. Nedenler arasında en çok plana çıkan ise zorlu vajinal doğumlardır.
Bununla birlikte sık normal doğum da nedenler listesinde yer alıyor. Rektovajinal septum adı verilen duvarda bir zayıflama meydana geldiğinde bu problem de ortaya çıkabiliyor. Söz konusu bölgedeki zayıflık kimi zaman doğuştan da olabiliyor. Bununla birlikte aşağıdaki durumların da nedenler listesinde yer aldığını söyleyebiliriz:
Tedavinin her hastada aynı prosedürle uygulandığından söz edemeyiz. Bu noktada rektosel rahatsızlığının hastada yarattığı sıkıntılar da önem taşıyor. Şayet hastanın yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir boyut mevcutsa bu durumda cerrahi müdahale ile tedavinin yapılması gerekebilir.
Bu rahatsızlık 3 farklı grupta değerlendiriliyor. Bunlar;
1 cm’den daha küçük çaplı olması durumunda küçük olarak değerlendirilir. 2 cm ile 4 cm arasında olması durumunda orta boy ve 4 cm’den büyük olması durumunda da büyük olarak değerlendiriliyor. Genellikle küçük ve orta boy olması durumunda çok fazla belirti göstermez.
Ancak 2 cm2den daha büyük olması durumunda artık dışkılamada güçlük çekme gibi önemli belirtiler gözlemlenmeye başlar. Bunun nedeni ise 2 cm’den büyük olması durumunda bağırsak çıkışında tıkanıklıklar olmaya başlamasıdır. Elbette tedavinin nasıl yapıldığı konusunda da rektoselin hangi grupta değerlendirildiği önem taşıyor.
Şayet rektosel rahatsızlığı çok fazla ilerlemiş durumdaysa kendiliğinden geçmesi pek mümkün olmaz. Ancak doğru beslenme programlarının uygulanması ve diyet programının egzersiz ile desteklenmesi durumunda hastanın bir oranda rahatlaması sağlanabilir. Fıtıklaşmanın tamamen kendiliğinden geçmesi ise mümkün olmaz. Hastanın günde 6 bardak ile 8 bardak arasında su tüketmesi çok önemlidir. Aynı zamanda lif yönünden zengin gıdaların tüketilmesi de gerekiyor.
Dışkılama sırasında da bazı unsurlara dikkat edilmesi önem taşıyor. Örneğin 5 dakika içerisinde dışkılamanın gerçekleşmiyor olması durumunda ıkınmaya devam etmek yerine bir süre beklemek ve sonrasında yeniden dışkılamayı denemek daha doğru oluyor. Rektoselin mevcut olduğu bölgeyi parmakla desteklemek fayda sağlayabilir. Ancak parmağın makat içerisine sokulması yoluyla dışkılamayı desteklemeye çalışmak da bir o kadar sakıncalıdır. Böyle bir denemeden kesinlikle kaçınılması gerekir.
Kegel egzersizleri pelvik taban bölgesinin desteklenmesini sağlıyor. Bu bölgenin güçlenmesine olanak tanıdığından tedavi kapsamında doktorun da onay vermesi halinde Kegel egzersizleri tercih edilebilir. Ancak egzersizin her gün 300 defa tekrarlanması gerektiğini de belirtmeliyiz. Bununla birlikte bu egzersizlerin doğru şekilde uygulanması da son derece önemlidir.
Yapılan defekografide rektoselin 3 cm’den büyük olduğunun tespit edilmesi durumunda tedavinin yapılması daha fazla önem taşıyor. Çünkü bu durumda hastalarda genellikle bel ağrısı, vajinada dolgunluk hissi, dışkılamayla ilgili sorunlar kendini daha net belli ediyor. Aynı zamanda cinsel ilişki sırasında ağrı olması gibi şikayetler de gözlemleniyor. Dolayısıyla hastanın yaşam kalitesi olumsuz yönde etkileniyor ve cerrahi müdahale tek seçenek olarak görülüyor.
Pelvik organların bazılarının ideal pozisyondan sapması ve aşağı yönlü olarak yer değiştirmesi olarak açıklanabilir. Kimi zaman bu rahatsızlığın pelvik organların fıtıklaşması olarak tanımlandığını söyleyebiliriz. Sistoselin mevcut olduğu hastalarda mevcut rahatsızlığa ilave olarak idrar kaçırma problemi de gözlemlenebiliyor.
Bundan kısa bir süre öncesine kadar rektosel ameliyatında levatorplasti işlemi gerçekleştiriliyordu. Bu işlemle fıtıklaşmanın üst bölgesi dikiş ile kapatılırdı. Ancak bu ameliyatın hem fıtıklaşmanın tekrarlıyor olması hem de cinsel ilişki sırasında ağrıya yol açması nedeniyle çok fazla tercih edilmediğini söyleyebiliriz.
Bunun yerine transperineal cerrahinin daha sık tercih edildiğinden söz edebiliriz. Bu cerrahi müdahale tekniği minimal oranda dikişli bir işlemdir. Aynı zamanda anal bölgeye ya da vajina bölgesine bir müdahale içermez.
Rahim ağzı ile makat girişi arasında kalan bölgeye yama yerleştirilir. Bu sayede tedavinin yapılması mümkün olabiliyor. Bu konuda önemli bir detayın altını çizebiliriz. Rektoselin olduğu hastaların büyük bölümünde pelvik organlarda da sarkma gözlemleniyor.
Dolayısıyla tedavide bütünsel bir yaklaşım izlenmesine de ihtiyaç duyulabiliyor. Ameliyat tekniğine karar verilirken hastanın durumu, yaşı ve benzer hususlar da göz önünde bulunduruluyor. Böylelikle hastaya en uygun olan tedavinin tercih edilmesi sağlanıyor.
Genel olarak kadınlarda bu rahatsızlığın görülme sıklığının % 60 dolaylarında olduğunu söyleyebiliriz. Sadece ülkemizde değil dünya genelinde sık görülen hastalıklardan biridir. Örneğin ABD’de her yıl bu hastalık nedeniyle 200 bin dolaylarında ameliyat gerçekleştiriliyor. Vajinal doğumun daha sık tercih edildiği ya da kadınların sıklıkla doğum yaptığı coğrafyalarda rahatsızlığın görülme sıklığı da çok daha fazla oluyor.
Halk arasında rektosel tanısının kolonoskopi yöntemi ile konulduğu şeklinde bir kanı bulunuyor. Ancak teşhis konması için sanıldığı gibi bu yöntemin uygulanmadığını belirtmemiz gerekir. Tanı için mutlaka defekografi işleminin yapılmadı gerekiyor.
Elbette hastanın şikayetleri ve yapılan muayene de tanı konması aşamasında önemlidir. Pelvik taban bölgesiyle ilgili uzman bir hekimin anorektal vejinekolojik muayene yapmasına ihtiyaç duyulur. Bu muayene sonrasında tanı konması mümkündür. Böylece hastanın durumuna uygun olan tedavi seçenekleri değerlendirilir.